Müslüm YILMAZ1, Kürşad KUTLUK1, Kemal DUMLU1, Süleyman MEN4

1Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, İZMİR
2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, İZMİR
3Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, İZMİR
4Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı, İZMİR

Anahtar Kelimeler: antifosfolipid Sendrom, lupus antikoagulanı, venöz tromboz, antikoagülasyon

Özet

Bilimsel Zemin: Antifosfolipid sendrom (AFS), tekrarlayıcı venöz ve arteryel trombotik olaylar, tekrarlayıcı fetal kayıplar ve pozitif antifosfolipid antikorlarla karakterize bir hastalıktır. Sistemik lupus eritematozis ya da başka bir otoimmun hastalık saptanmayan olgular primer AFS olgularıdır. AFS erken tanı ve tedavisi, olası vasküler komplikasyonlar açısından büyük önem taşır. Erken dönem tedavi ve uzun dönem profilakside antikoagülanların kullanımı tekrarlayıcı vasküler tromboz riskini azaltabilir. AFS hastalarında prognoz genellikle iyidir, vasküler ataklar hafif-orta şiddette olup çoğunun klinik izleminde minimal dizabilite kalır. Amaç: Bu yazıda klasik vasküler riskleri olmayan, sol hemiparezi ve epileptik nöbetle başvuran, primer AFS tanısı alan, tedavi öncesi ve sonrasında serebral Manyetik Rezonans Venografi (MRV) ile değerlendirilen 44 yaşında bir serebral sinüs trombozu olgusu sunulmuştur. Bulgular: MRV'de superior sagittal, sağ sigmoid ve sağ transvers sinüste tromboz saptanmış, serumda lupus antikoagulan antikorları pozitif bulunmuş, antikoagülan tedavinin 10. gününde olguda klinik ve radyolojik olarak belirgin düzelme görülmüştür. Sonuç: Klasik vasküler risk faktörlerinin olmadığı genç inme olgularında AFS'yi akılda tutmak gerekir. Erken tanı ve tedavi ile dizabilite hızla geriler, böylece yüksek tekrarlama riski olan vasküler komplikasyonlar azalır.