Primer Baş Ağrılarında Hematolojik Parametreler ve Görüntüleme Bulgularının Klinik ile Korelasyonu
Zehra Arıkan1, Saliha Yeter Amasyalı2, Ali Akyol1
1Adnan Menderes Üniversitesi, Nöroloji Kliniği, Aydın
2Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Algoloji Anabilim Dalı, Aydın, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Migren, gerilim tipi baş ağrısı, hematolojik parametreler, beyaz cevher lezyonları
Özet
Amaç: Baş ağrısı toplumdaki en yaygın ve en zorlu nörolojik sorundur. Hematolojik parametreler ile baş ağrısı bozuklukları arasında bir ilişki olduğu açıktır. Beyaz madde lezyonlarının migrende yaygın olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada migren ve gerilim tipi baş ağrısında hematolojik parametreleri değerlendirmeyi amaçladık ve bu parametrelerin baş ağrısı özellikleri ile nörogörüntüleme bulguları arasındaki ilişkiyi değerlendirdik.
Gereç ve Yöntem: Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1 Aralık 2015-1 Aralık 2016 tarihleri arasında nöroloji polikliniğinden gelen hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. 18-65 yaşları arasında 639 hasta çalışmaya dahil edildi. IHS 2013 Beta sürümüne göre 272’sine migren tanısı konuldu ve 323’ünde gerilim tipi baş ağrısı vardı. İlk hematolojik parametreler incelendi. Beyin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) olan hastalar ayrı ayrı incelendi.
Bulgular: Hastalar baş ağrısı tiplerine göre sınıflandırıldı. Yaş, cinsiyet, ağrı sıklığı, baş ağrısı şiddeti ve hematolojik parametreler kaydedildi. İki grup arasında hematolojik parametreler açısından anlamlı fark yoktu (p>0,05) ve ağrı sıklığı ile baş ağrısı şiddeti arasında negatif korelasyon vardı (p<0,05). Beyaz cevher lezyonları literatürle uyumlu olarak migren olgularında daha sıktı. Beyaz cevher lezyonlu migren hastalarında, hemoglobin, hematokrit ve ortalama hücre hacmi atak sıklığı ile pozitif korelasyon gösterdi (p<0,05).
Sonuç: Migren ve GTA ile hematolojik parametreler arasında herhangi bir ilişki gözlenmedi. Bu, her iki gruptaki enflamatuvar süreçlerin rolüne bağlı olabilir. MRG bulgularında önemli farklılıkların olmaması, yetersiz hasta sayısıyla ilişkili olabilir. Daha geniş kohortlu kontrol grubunu içeren çalışmalar daha aydınlatıcı olabilir.