e-ISSN 1309-2545      ISSN 1301-062X
TR    ENG
 

Sayıyı İndirmek İçin Tıklayınız.

Cilt : 29 Sayı : 3 Yıl : 2023

Son Sayı Arşiv En Çok İndirilen Makaleler Baskıdaki Makaleler Online Makale Gönder Giriş Telif Hakkı Formu
Türk Nöroloji Dergisi’nin yer aldığı İndeksler
  Turk J Neurol: 15 (3)
Cilt: 15  Sayı: 3 - 2009
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak
Cover

Sayfalar I - IX

DERLEMELER
2.
Amyotrofik Lateral Sklerozda Kök Hücre Uygulamaları
Stem Cell Applications in Amyotrophic Lateral Sclerosis
H. Özden Şener, Yeşim Parman, İhsan Şengün, Filiz Koç, Piraye Oflazer
Sayfalar 105 - 108
Türk Nöroloji Derneği Nöromüsküler Hastalıklar Çalışma Grubu Adına

Amyotrofik lateral skleroz (ALS)’un ilerleyişini durdurabilmek ve mümkünse işlev kaybını geri döndürebilmek için üzerinde çalışılan tedavi metodlarından biri de kök hücre uygulamasıdır. Deneysel motor nöron hastalığı modellerinde bugüne kadar farklı metodlarla kök hücre uygulanmış; olumlu veya olumsuz olmak üzere birbirinden farklı sonuçlar elde edilmiştir. ALS’li hastalara kök hücre uygulaması ile ilgili, uluslararası indekslere giren dergilerde yayımlanmış az sayıdaki insan çalışmalarının sonuçları ya olumsuz ya da metodolojik olarak ciddi eksiklikleri bulunan çalışmalardır. ALS hastalığında kök hücre uygulamasının tedavi edici etkisi olup olmadığının insanda araştırılabilmesi için gerekli ve yeterli laboratuvar verisi veya klinik veri bugün mevcut değildir.
Stem cell application is one of the potential treatment methods for seizing the progression of amyotrophic lateral sclerosis (ALS) and for returning motor function if ever possible. Several different methods of stem cell application have been performed in experimental motor neuron disease models; the beneficial effects of these studies are controversial. There are few stem cell studies on ALS patients reported in the literature. The results of these studies either negative or have serious methodological problems. There is no sufficient laboratory or clinical data for designing a stem cell application trial in ALS patients for today.

ÖZGÜN ARAŞTIRMALAR
3.
Hareket Bozukluklarının Bursa İli Orhangazi İlçesinde Görülme Prevalansı (Türkiye Toplum Tabanlı Prevalans Çalışması)
A Population-Based Survey to Determine the Prevalence of Movement Disorders in Orhangazi District of Bursa, Turkey
Sevda Erer Özbek, Mehmet Zarifoğlu, Necdet Karlı, Alis Özçakır, Demet Yıldız, Doğa Aslan
Sayfalar 109 - 118
AMAÇ: Bu çalışmada, Bursa ili Orhangazi ilçesinde yaşayan, 40 yaş ve üzeri popülasyondaki hareket bozukluklarının prevalans oranlarının bildirilmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Çalışmamız üç fazlı olarak planlandı. Faz I’de; 1256 olgu halk sağlığı ve nöroloji asistanları tarafından kapı-kapı, ev ziyaretleri şeklinde kısa anket formu doldurularak tarandı ve 404 şüpheli hareket bozukluğu olgusu tanımlandı. Şüpheli olguların 131’i faz II’de değerlendirilebildi ve bu olgular hareket bozuklukları uzmanları tarafından görülerek tremor, huzursuz bacak sendromu, hemifasiyal spazm ve distoni tanıları için kullandığımız skalalar doldurularak video kayıtları alındı. Faz III’te tüm video görüntüleri hareket bozuklukları uzmanları tarafından izlendi ve son tanı konusunda fikirbirliğine varıldı.
BULGULAR: Prevalans oranları, huzursuz bacak sendromu için; n= 60, %9.71, esansiyel tremor için; n= 21, %3.34, ilerlemiş fizyolojik tremor için; n= 26, %4.14, Parkinson hastalığı için; n= 14, %2.23, hemifasiyal spazm için; n= 4, %0.82 ve distoni için; n= 2, %0.41 olarak bulundu.
SONUÇ: Esansiyel tremor, hareket bozuklukları arasında en sık görülmesine rağmen bizim çalışmamızda huzursuz bacak sendromu prevalansının esansiyel tremor prevalansından daha fazla olduğu gözlendi.
OBJECTIVE: : In this study we aimed to determine the prevalence of movement disorders among 40 years and older population in Orhangazi district of Bursa, Turkey.
METHODS: This population-based study was planned in three phases. In phase I, door-to-door home interviews were performed on 1256 subjects by residents of departments of neurology and family medicine by using a short questionnaire and 404 subjects with suspected symptoms of movement disorders and Parkinsonism were detected. These subjects were examined and videotaped in phase II. Of the suspected subjects in phase I, 131 did not attend to phase II for various reasons. In phase II, subjects were evaluated by movement disorders specialists by using scales specific to tremor, restless leg syndrome, Parkinson disease, and hemi-facial spasm. In phase III, video recording of all identified patients were reviewed and final diagnoses were made with a consensus of all three specialists.
RESULTS: In this phase, subjects were diagnosed to have restless leg syndrome n= 60, 9.71%, essential tremor n= 21, 3.34%, enhanced physhological tremor n= 26, 4.14%, Parkinson’s disease n= 14, 2.23%, hemifacial spasm n= 4, 0.82%, and dystonia n= 2, 0.41%.
CONCLUSION: Although essential tremor has been reported as the most common movement disorder, in our study restless leg syndrome had higher prevalence than essential tremor.

4.
Optik Nöritli Hastalarda Multipl Skleroz Gelişimi: Öngörücü Etmenlerin Analizi
Development of Multiple Sclerosis in Patients with Optic Neuritis: Analysis of Predictive Factors
Hacer Durmuş, Murat Kürtüncü, Erdem Tüzün, Bora Akalın, Melike Mutlu, Gülşen Akman Demir, Mefküre Eraksoy
Sayfalar 119 - 123
AMAÇ: Optik nörit (ON), optik sinirin çoğunlukla geçici görme kaybına neden olan inflamasyonudur. Tek taraflı ON, multipl skleroz (MS)’un sık görülen başlangıç bulgusudur; ancak klinik izole sendrom (KİS) olarak kalabilmektedir. Bu çalışmada, izole ON geliştiren hastaların MS’e dönüşmesi ile ilişkili faktörlerin tanımlanması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Multipl Skleroz Birimi Polikliniğinde 1987-2003 yılları arasında görülen 2836 hastanın dosyası gözden geçirilmiş ve ilk başvuruda, ON tanısı alan 90 hasta (61 kadın, 29 erkek) 2008 yılında birimimize davet edilerek, yeniden değerlendirilmiştir. Klinik ve demografik özellikler, görsel uyarılmış potansiyeller, beyin omurilik sıvısının (BOS) özelikleri, manyetik rezonans görüntüleme (MRG) incelemeleri ve McDonald kriterlerine göre MS’e dönüşme tarihi tekrar gözden geçirilmiştir.
BULGULAR: ON’un ortalama başlangıç yaşı 109 ± 82 aydı. MS’e dönüşen hastaların %50’sinin 13 ay içinde (%95 güven aralığı; 4.4-19.6) kesin MS geliştirdiği gözlendi. Yirmi dokuz erkek hastanın dokuzu, 61 kadın hastanın altısı bilateral ON ile başvurdu (ki-kare; p= 0.012). İki hastanın izlemi sırasında nöromiyelitis optika gelişti. MS geliştirme riskinin T2/Flair lezyonlarının varlığı (p= 0.001), BOS’ta oligoklonal bandlar (OKB)’ın saptanması (p= 0.002), papilödem olmaması (p= 0.027), ileri düzeyde görsel kaybın olmaması (p= 0.016) ve görsel kaybın subakut (> 1 gün) gelişmesi (p= 0.005) ile anlamlı olarak arttığı belirlendi (log-rank testi). Cox orantılı hazard regresyon modeline göre incelenen parametrelerden MS’e dönüşümü en iyi şekilde öngören etmenlerin T2/Flair lezyonunun (hazard oranı 4.8, %95 güven aralığı 1.5-15.4) veya OKB’nin (hazard oranı 3.6, %95 güven aralığı 1.1-11.5) varlığı olduğu bulundu.
SONUÇ: Daha önceki çalışmalarda da belirtildiği gibi, T2 lezyonu ve BOS’ta OKB saptanması durumunda MS geliştirme riski belirgin derecede fazladır. Son zamanlarda MS patogenezinin erken dönemlerini daha iyi anlamamızı sağlayan çalışmalar, MS tedavisine erken başlamanın aksonal hasarı ve uzun dönemde nörolojik sekeli azaltmak gibi fayda sağlayacağına yönelik tartışmalar başlatmıştır. Bu sonuçların göz önünde bulundurulması erken tedavi için hasta seçimi ve prognozun belirlenmesi bakımından yol gösterici olabilir.
OBJECTIVE: Optic neuritis (ON) is inflammation of the optic nerve that generally leads to transient loss of vision. Unilateral optic neuritis is quite common upon first presentation in multiple sclerosis (MS) patients, but it may also remain as a clinically isolated syndrome. In this study we aimed to determine what factors are associated with the development of MS in isolated ON patients.
METHODS: Medical charts of patients followed-up at Istanbul University, Faculty of Medicine, Department of Neurology between 1987 and 2003 were screened for patients with isolated ON at first presentation. A cohort of 90 patients was thusly obtained. Clinical and demographic features, visual evoked potential, cerebrospinal fluid (CSF), and magnetic resonance imaging findings, and time to definitive MS according to McDonald’s criteria were recorded.
RESULTS: In all, 50% of the patients developed definitive MS after 13 months (95% CI: 4.4-19.6). Two of the patients developed neuromyelitis optica during the course of their follow-up. The development of MS was significantly associated with the presence of a T2 lesion (p= 0.001), oligoclonal bands (OCBs) in the CSF (p= 0.002), absence of papilledema (p= 0.027), absence of severe visual impairment (p= 0.016), and subacute (> 1 day) visual impairment (p= 0.005), as per log rank testing. According to the Cox proportional hazard regression model, the presence of a T2 lesion (hazard ratio: 4.8; 95% CI: 1.5-15.4) and OCBs (hazard ratio: 3.6; 95% CI: 1.1-11.5) are strongly predictive of the progression to MS.
CONCLUSION: As some previous studies have noted, the risk of developing MS after ON is significantly higher in the presence of a T2 lesion and OCBs in the CSF. We think that this should be taken into account before starting early treatment for MS. Recent studies on the pathogenesis of MS have suggested that early treatment of MS reduces neurological disability in the long term. Our results might aid patient selection for early treatment and the determination of prognosis.

5.
Türkiye'de Multipl Skleroz Hastalığının Tanı ve Tedavisine Genel Yaklaşım
General Approach to Diagnosis and Treatment of Multiple Sclerosis in Turkey
Murat Terzi, Yahya Çelik, Münire Kılınç, Feray Seleker, Nihal Işık, Muhteşem Gedizlioğlu, Yaşar Zorlu
Sayfalar 124 - 128
AMAÇ: Multipl skleroz (MS)’un klinik seyri, başlangıç semptomları ve hastalığın seyri boyunca görülebilecek problemler, hastalar arasında farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle, hastalığın tanı ve tedavi planında farklı uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin farklı bölgelerindeki nöroloji asistan ve uzmanlarının MS hastalığının tanısında, takibinde, tedavisinde yaşadıkları zorlukların ortaya konması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Mart 2008-Haziran 2008 tarihleri arasında, Türkiye’nin farklı bölgelerinden toplam 11 ilde interaktif toplantılar düzenlendi. Katılımcıların verdiği cevaplar sonunda elde edilen veriler değerlendirildi.
BULGULAR: Toplam 242 nöroloji uzmanı ve araştırma görevlisi katıldı. MS tanısında kullanılan tetkiklerden görsel uyandırılmış potansiyellerin %14, beyin omurilik sıvısı (BOS) oligoklonal band incelemesinin %40, manyetik rezonans görüntülemenin %1 oranında yapılamadığı görüldü. BOS oligoklonal band bakılabilirliği açısından bölgeler arasında anlamlı farklılık vardı. Mc Donald tanı kriterlerini dolduran, iki atak öyküsü olan tipik relapsing-remitting multipl skleroz hastasında katılımcıların %61’i immünmodülatör tedavi başlamayı düşündü.
SONUÇ: MS’in klinik, radyolojik ve laboratuvar özellikleri bakımından oldukça fazla farklılığın olması, hastalığın tanı ve tedavi planında, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de nöroloji uzmanlarının işini zorlaştırmakta ve farklı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
OBJECTIVE: The clinical progress of multiple sclerosis (MS), initial symptoms and problems during the course of a disease that can be seen, may vary among the patients. Therefore, different applications occurs in the disease diagnosis and treatment plan. The difficulties of diagnosis, treatment and progress of MS disease, experienced by the neurology residents and experts from different regions of the Turkey is intended to introduce.
METHODS: Interactive meetings was arrenged in total 11 cities from different regions of Turkey, between March 2008 and June 2008. The data obtained as a result of the responses of participants were evaluated.
RESULTS: Neurology specialist and research assistant, total of 242 persons participated. It was observed that 14 percent of visual evoked potential, 40 percent of cerebrospinal fluid (CSF) oligoclonal band review and one percent of magnetic resonance imaging examinations used in diagnosis of MS can’t be done. There was significant differences between regions about feasibility of CSF OCB. Sixty one percent of participants thought to start immunomodulatory treatment to typical relapsing-remitting multiple sclerosis patients, filled in the Mc Donald diagnostic criteria and had two attack story.
CONCLUSION: As all the world, in Turkey being very much difference about clinical, radiological and laboratory features of MS lead to the neurology experts work hard and the emergence of different applications about the disease diagnosis and treatment plan.

6.
Klinik ve Elektrofizyolojik Tanılar Arasındaki Tutarlılık
The Consistency Between Clinical and Electrophysiological Diagnoses
Esra E. Okuyucu, Ayşe D. Turhanoğlu, Taşkın Duman, Nazan Savaş, Necdet Mengüllüoğlu, İsmet M. Melek
Sayfalar 129 - 133
AMAÇ: Bu çalışma incelenmek üzere elektronöromiyografi (ENMG) laboratuvarına gönderilen hastaların klinik ön tanı ile ENMG sonuçlarının tutarlı olup olmadığını araştırmak amacıyla retrospektif olarak yapıldı.
YÖNTEMLER: ENMG laboratuvarına çeşitli anabilim dallarınca yönlendirilen ve çeşitli klinik ön tanılarla istemleri yapılan 957 hasta bu çalışmaya dahil edilmiştir. Demografik bulguları, muhtemel klinik tanı, istemin yapıldığı anabilim dalı ve elektrofizyolojik inceleme sonrasında elde edilen sonuç kayıt edildi ve istatistiksel olarak değerlendirildi.
BULGULAR: ENMG incelemesi yapılan 957 hastanın 644 (%67.3)’ü kadın, 313 (%32.7)’ü erkekti ve yaş ortalaması 45.40 ± 14.54 idi. Hastaların ENMG istemleri nöroloji, ortopedi, nöroşirürji ve fizik tedavi ve rehabilitasyon kliniklerince yapıldı. Hastalara uygulanan elektromiyografi sonucuna göre; hastaların %53.6’sının (n= 513) sonucu ön tanı ile uyumlu bulunurken, %41.5’inin (n= 397) ENMG’si normal olarak değerlendirildi, %4.9’una (n= 47) ise ön tanılardan farklı tanılar koyuldu. Ön tanıların ENMG ile de desteklenmesi bakımından analiz edildiğinde istem yapılan klinikler arasında istatistiksel bir farklılık saptanmadı (p= 0.794). Karpal tünel sendromu, polinöropati, radikülopati-pleksopati, tuzak nöropati ve miyopati ön tanılarının ENMG ile de desteklenmesi arasındaki farklılık istatistiksel olarak analiz edildiğinde; bu ön tanılar arasında ENMG ile uyum bakımından farklılık saptandı (p< 0.001).
SONUÇ: Periferik sinir sistemi tutulumu gösteren hastalıkların tanısında önemli rol oynayan ENMG incelemesi nörolojik muayenenin bir devamıdır. Bu nedenle ENMG istemi klinik olarak koyulan tanıyı desteklemek için olduğu kadar, diğer olası ön tanıları dışlamak amacıyla da yapılabilir. Bu da çalışmamızdaki ön tanı ile ENMG sonrası tanılar arasındaki uyumdaki azlığın nedeni olabilir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to provide information concerning the impact of electrophysiological tests in the clinical management and diagnosis of patients, and to evaluate the consistency between referring clinical diagnoses and electrophysiological diagnoses.
METHODS: The study included 957 patients referred to the electroneuromyography (ENMG) laboratory from different clinics with different clinical diagnoses in 2008. Demographic data, referring clinical diagnoses, the clinics where the requests wanted, and diagnoses after ENMG testing were recorded and statistically evaluated.
RESULTS: In all, 957 patients [644 (67.3%) female and 313 (32.7%) male] were included in the study. Mean age of the patients was 45.40 ± 14.54 years. ENMG requests were made by different specialists; 578 (60.4%) patients were referred by neurologists, 122 (12.8%) by orthopedics, 140 (14.6%) by neurosurgeons, and 117 (12.2%) by physical treatment and rehabilitation departments. According to the results of ENMG testing, 513 (53.6%) patients’ referrals were related to their referral diagnosis, whereas 397 (41.5%) patients had normal ENMG test results, and 47 (4.9%) patients had a diagnosis that differed from the referring diagnosis. Among the relation between the referral diagnosis and electrophysiological diagnosis according to the clinics where the requests were made, there was no statistical difference (p= 0.794), but there were statistically significant differences between the support of different clinical diagnoses, such as carpal tunnel syndrome, polyneuropathy, radiculopathy-plexopathy, entrapment neuropathy, and myopathy based on ENMG test results (p< 0.001).
CONCLUSION: ENMG is a frequently used neurological examination. As such, referrals for ENMG can be made to either support the referring diagnosis or to exclude other diagnoses. This may explain the inconsistency between clinical referring diagnoses and diagnoses following ENMG.

7.
Acil Serviste Değerlendirilen Nöroloji Hastalarının Profili
The Profile of Neurology Patients Evaluated in the Emergency Department
Ufuk Emre, Ayşe Semra Demir, Esra Acıman, Nejla Çabuk, Sibel Kıran, Aysun Ünal
Sayfalar 134 - 139
AMAÇ: Acil servislerde, nörolojik hastalıkların tanısı için erken, hızlı ve multidisipliner yaklaşım oldukça önemlidir. Bu çalışmada acil servise başvuran ve nöroloji konsültasyonu istenen olguların özelliklerini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Çalışmaya toplam 780 hasta dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, acil başvuru ve nöroloji konsültasyon nedenleri, nörolojik tanıları, laboratuvar (hemoglobin, beyaz küre, platelet, kan glukoz, üre, kreatinin, eritrosit sedimentasyon hızı, D-dimer düzeyleri) ve görüntüleme incelemeleri retrospektif olarak hasta dosyalarından değerlendirildi.
BULGULAR: Bilinç bozukluğu, nöroloji konsültasyonlarının en sık nedeni idi (%19.7). Bu hastaların, %27.9’una iskemik inme, %18.2’sine hipoksik ensefalopati, %9.1’ine serebral hemoraji tanısı konulmuştu. %11’inde ise nörolojik bir tanı düşünülmedi. Diğer sık nöroloji konsültasyonu istenen nedenler, vertigo, baş ağrısı, nöbet ve inme idi. Çalışma grubunun %43.7’sinde, klinik bulgular diğer sistemik nedenlerle ilişkili bulundu. Fokal nörolojik bulgular özellikle iskemik ve hemorajik inme, epilepsi ve hipoksik ensefalopati tanılarında saptandı.
SONUÇ: Acil servislerde, fokal nörolojik bulguları bulunmayan bilinç bozukluğu olan hastalarda, ilk olarak metabolik nedenler dışlanmalıdır. Fokal nörolojik bulguların varlığında ise öncelikle intrakraniyal yapısal hastalıkların değerlendirilmesi gerekir. Dikkatlice oluşturulacak algoritimler ve nörolojik muayene eğitimleri, hastaların tanısında acil servis çalışanları için yararlı olacaktır.
OBJECTIVE: Early, rapid, and multidisciplinary approaches are very important in the diagnosis of neurological disorders in emergency departments. The present study aimed to investigate the features of patients that presented for neurology consultation in the emergency department.
METHODS: The present study included 780 patients. Patient demographic features, reasons for emergent treatment and neurological consultation, neurological diagnosis by the neurologist, and laboratory (total blood count, serum glucose level, urea, creatine, erythrocyte sedimentation rate, and D-dimer levels) and imaging findings were retrospectively evaluated based on patient charts.
RESULTS: Impaired consciousness was the most frequent reason for neurological consultation (19.7%). Among these patients, ischemic stroke was diagnosed in 27.9%, hypoxic encephalopathy in 18.2%, cerebral hemorrhage in 9.1%, and 11% had no neurological diagnosis. Other common reasons for neurological consultation were vertigo, headache, seizure, and stroke. Clinical findings were related to other systemic causes in 43.7% of the study group. Focal neurological findings were present, especially in patients that presented with ischemic and hemorrhagic stroke, epilepsy, and hypoxic encephalopathy.
CONCLUSION: In emergency departments, metabolic causes should be ruled out in patients with impaired consciousness and the absence of focal neurological signs. Intracranial structural disorders must be evaluated when focal neurological signs are present. Cautiously prepared algorithms and neurological examination training will help improve the accuracy of emergency department diagnoses.

OLGU SUNUMLARI
8.
Hipnik Baş Ağrısı Tedavisinde Topiramatın Yeri: Polisomnografili Olgu Sunumu
Topiramate for the Treatment of Hypnic Headache: A Case Report, Including Polysomnography
Meliha Tan, Sibel Karaca, Başak Karakurum Göksel, Mehmet Ali Habeşoğlu
Sayfalar 140 - 144
Hipnik baş ağrısı, genellikle ileri yaşlarda ve uyku sırasında görülen, nadir bir primer baş ağrısı formudur. Bu olguların polisomnografik (PSG) kayıtlamaları, baş ağrısı ataklarının sıklıkla REM fazında ortaya çıktığını göstermiştir. Burada, 10 yıldır süren, hemen her gece birkaç kez uykudan uyandıran baş ağrıları hipnik baş ağrısı için Uluslararası Baş Ağrısı Derneği (International Headache Society; IHS) kriterlerini karşılayan, 69 yaşında erkek bir olgu sunulmuş; lityuma yanıt alınamaması üzerine verilen topiramat 100 mg/gün ile tam düzelme elde edilmiştir. Topiramat tedavisi alırken yapılan PSG’de baş ağrısı olmamış, topiramatı kestiği dönemde tekrarlanan PSG’de, biri REM, diğeri nonREM fazında oluşan iki baş ağrısı atağı kaydedilmiştir. Her iki kayıtta da solunumsal uyku bozukluğu olmadığı, REM ve non-REM uyku sürelerinin normale göre kısaldığı gözlenmiştir. Ayrıca, topiramatlı PSG’de, hastanın daha az uyandığı ve REM uyku oranının tedavisiz PSG’ye göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular, hipnik baş ağrısının uykunun evresiyle değil doğrudan uyku durumuyla ilişkili olduğu görüşünü desteklemektedir. Hipnik baş ağrısında lityum verilemeyen hastalar için topiramat bir tedavi seçeneği olarak akla gelmelidir.
Hypnic headache is a primary, rare headache disorder of the elderly, which occurs during sleep. Polysomnography (PSG) studies have shown that hypnic headache occurs with much gretaer frequency during REM sleep than during non-REM sleep. We present a 69-year-old male that had been waking from sleep due to headaches that have occurred every night for 10 years and was diagnosed as hypnic headache according to International Headache Society (IHS) criterion. He did not benefit from lithium treatment. After taking topiramate 100 mg/day his headaches disappeared. PSG recordings made while he was taking topiramate showed that he had no headaches. He discontinued topiramate on his own and his headaches returned. Subsequently, three weeks after he stopped taking topiramate, two hypnic attacks were recorded during a second PSG-1 during REM and 1 during non-REM sleep. In two records, both the duration of REM and non-REM sleep were reduced. PSG while the patient was taking topiramate showed a higher proportion of REM sleep and fewer awakenings than did the second PSG. Our findings support the view that hypnic headache attacks arise directly from sleep, not from sleep stages. Changes in sleep physiology in the elderly may contribute to hypnic headache. Topiramate may be an effective alternative treatment for hypnic headache in cases unresponsive to lithium or in those that experience intolerable side-effects.

9.
Konjenital Servikal Dermal Sinüs
Congenital Cervical Dermal Sinuses
Adem İlter Uysal, Semai Bek, Tayfun Kaşıkçı, Gençer Genç, Zeki Odabaşı
Sayfalar 145 - 148
Konjenital dermal sinüs ciltten derin dokulara açılan epitelize kanallardır. Bu sinüsler erken embriyolojik gelişim sırasında kütanöz ektoderm ile nöroektodermin bilinmeyen bir nedenle ayrışmasını tamamlayamaması sonucu oluşur. Ellerde beceriksizliğin ön planda olduğu, el kaslarında kuvvetsizlik yakınmasıyla müracaat eden iki olguya muayene, elektrofizyoloji ve görüntüleme yöntemleri ile servikal dermal sinüs tanısı koyuldu. İntrensek el kaslarında atrofi ve kuvvetsizlik olması nedeniyle polinöropati ve motor nöron hastalığı ön tanıları ile takip edilmiş olan bu iki hastanın bulguları ve hastalığın patofizyolojisi tartışılmıştır.
Department of Neurology, Gulhane Military Medicine Academy, Ankara, Turkey
Congenital dermal sinuses are epithelium-lined tracts that extend from an opening in the skin through deeper tissues. These sinuses consist of incompletely separated cutaneous ectoderm from the neuroectoderm due to embryological maldevelopment. We present two cases of cervical dermal sinus that presented to our outpatient clinic with diminished hand muscle strength. These two cervical dermal sinus cases were followed-up with the diagnosis of polyneuropathy and motor neuron disease based on atrophy and weakness of the intrinsic hand muscles. The pathophysiology of the cases is discussed.

KISA RAPOR
10.
Okskarbazepin Toksisitesine Bağlı Aşağı Vurucu
Nistagmus Downbeat Nystagmus Due to Oxcarbazepine Intoxication
Gül Yalçın Çakmaklı, Neşe Dericioğlu
Sayfalar 149 - 152
Aşağı vurucu nistagmus santral sinir sisteminin yapısal lezyonlarına bağlı olarak veya ilaç intoksikasyonlarıyla ilişkili olarak ortaya çıkabilen bir nistagmus tipidir. Burada okskarbazepin intoksikasyonuna bağlı aşağı vurucu nistagmusu olan ve ilaç dozunun azaltılması sonrası bulguları tamamen düzelen bir epilepsi hastası sunulmaktadır. Okskarbazepin intoksikasyonuna bağlı aşağı vurucu nistagmus daha önce bildirilmemiştir. Antiepileptik ilaç kullanan hastalarda aşağı vurucu nistagmusun bir intoksikasyon belirtisi olabileceği akılda tutulmalıdır.
Downbeat nystagmus is associated primarily with structural lesions of the central nervous system and may be observed as a manifestation of drug intoxication. Herein we present an epileptic patient that presented with downbeat nystagmus related to oxcarbazepine intoxication and completely recovered following dose reduction. To the best of our knowledge this is the first report of downbeat nystagmus related to oxcarbazepine intoxication. Moreover, clinicians should be aware that downbeat nystagmus could be a manifestation of antiepileptic drug intoxication.

KLINIK GÖRÜNÜMLER
11.
Adie’nin Tonik Pupillası
Adie’s Tonic Pupil
Berker Bakbak, Hava Dönmez
Sayfalar 153 - 154
Makale Özeti | Tam Metin PDF



 
© Copyright 2023 Turkish Journal of Neurology
Anasayfa        |        İletişim
LookUs & OnlineMakale